Server Bedii'nin Yeni Yazısı



BİR KELAM BİR MERAM
“ Eskiye rağbet olsa bitpazarına nur yağardı.” diye bir atasözümüz vardır. Bizim “eski” kavramıyla anlatmak istediğimiz son derece muğlâktır. Eski kavramı, zaman olarak şimdiden önce olan mı, işe yaramayacak kadar kullanımdan düşmüş olan mı, kendinden daha yenileri çıkmış olan mı demek, belli değildir.
On beş yıl önce imal edilmiş bir arabaya binerken yeni imal edilmiş bir arabadan daha eskidir diye bir kenara atmayı hiç düşünmeyiz. Çünkü o işimizi görmektedir ve ona para saymışızdır. Lakin maddi meselelerdeki takdire şayan gayretimiz içtimai meselelerde pek göze çarpmaz. Yüzyılların belki bin yılların birikimi olarak bize miras bırakılan kelimelerimizi hiç düşünmeden bir paçavra misali atıveririz. İşte kelimelere verilmeyen bu ehemmiyet bizim dilimizi büyük bir kısır döngüye soktu. Onların kayboluşuyla ortaya çıkan eksiklik başka şekillerde kapatılmaya çalışıldı bu da haliyle dil alanında büyük çöküşü tetikledi. Haliyle günümüzde dünyada hatırı sayılır eserler arasında Türkçe yazılmış eserlere rastlayamıyoruz. Oysa asırlar öncesinde birçok eserimizin başka dillere çevrilme ihtiyacı duyuluyordu.
Dilde sadeleşme ve öykünmecilik denen zırva bize dilde istediğimiz tekâmülü bir türlü getiremedi. Oysa dünyanın en işlek ve ahenkli dillerinden olan Türkçemiz kısırlaştırıldı. İnsanımız beş yüz kelimeyle konuşan “geldim, gittim, oturdum” gibi fiillerle birkaç isim ve sıfat dışında kelime bilmeyen varlıklar haline getirildi. Böylece insanımızın geniş düşünmesi engellenmeye çalışıldı. Bu da özellikle medya ve yenileşme hareketi yoluyla gerçekleştirildi ve büyük oranda başarı sağlandı. İnsanımız günlük hayatta üç beş yüz kelimeyle ihtiyaçlarını karşılar oldu. Beş yüz kelimeyle konuşan bir insan bin kelimelik düşünemez. İnsan denen varlık ifade edebildiği kadar düşünür, düşündüğü kadar ifade edebilir..
Biz dilimizdeki kelimeleri eski, kulağa hoş gelmiyor deyip attık. İstiklal Marşını bile açıklamasıyla birlikte verir olduk. Zira yeni nesil o kelimelerin çoğunu bilmiyor. Oysa Batı, eski kavramını özellikle sosyal alanda kullanmaktan kaçınır. Bunun yerine “klasik” kelimesini kullanır. Klasik güzelliği, değeri değişmeyen demektir. Biz ise kültür alanında hep eski saçmalığını kullanırınız. Eski Türkçe, eski edebiyat, eski el sanatları, Eski Anadolu Türkçesi, eskiden vb. Sanki eski ayakkabı gibi miadını doldurmuş, kullanılamaz hale gelmiş anlamında. Haliyle insanlar da eski olanı atıp yeniyi kullanmak taraftarıdır.
Bize yıllarca dilimizin yetersiz olduğu yabancı dillerde her kavramın farklı kelimelerle anlatıldığı söylendi durdu. Külliyen yalandır ve bunu söyleyenler müfteridir. İstanbul Ağzı esas alınırken bizim Anadolu”da kullanılan birçok kelime kullanımdan atıldı veya bir kenarda unutuldu. Oysa bakınız sadece çocuk kavramı için Anadolu Ağızlarında kullanılan kelimelere Sabi “çocuk”; cıbar “ergenliğe erişmemiş çocuk”; delikanlı “ergenliğe ve ilk gençliğe ermiş”;
dada “bebek”; palul “kundaktaki bebek”; göbelek “tombul çocuk”; sumar “son doğan çocuk”; baştarda “gayrimeşru çocuk”; çağa “genelde ilk çocukluk dönemindeki çocuklar”; tohur “ genelde 7 yaşından büyük, ikinci çocukluk dönemindeki çocuklar için kullanılır”; beslengi “ evlatlık alınmış çocuk” göbel “ergenliğe yaklaşmış çocuk” ; gırla hanlı “ergenliğe ermemiş, çocuk”.Bunlar yalnızca benim rastlayabildiklerim. Ameleyi tarlaya götürme gibi önemsiz bir işi yapan kişiye bile “dayı başı” adı verilmiş.Yani her kavramın bir karşılığı bal gibi var görene ama maalesef “sözü söyle alana, kulağında kalana” İşte kendi yöremizin ağzına sahip çıkmayınca bir kelimeye onlarca anlam yüklemek zorunda kalıyoruz. Almak kelimesinin TDK sözlüğünde deyimler hariç 35 tane anlamı var. Oysa Anadolu ağızlarında bu kelimenin birçok anlamını karşılayabilen kelimeler mevcut.
İngilizler buram buram buram Farsça kokan, aslı Farsça olan “mather, father, new, brother, müzik vb.” birçok kelimeye kendi damgalarını vurup kullanırlarken bizim kendimize olan bu garezimiz nereden gelmektedir acaba? İngiliz dil bilimci diyor ki: “ O ne büyük İngilizcedir ki her dilden kelime alır.” Lütfen bize miras bırakılan bu kelimelere de tarihimize gösterdiğimiz alakasızlığı göstermeyelim. Konuşurken bu kelimeleri hiç değilse arada sırada kullanalım da yitip gitmesinler. Aksi halde bazı kelimelere daha fazla anlam yüklemek durumunda kalacak ve anlam şişmanı kelimelerle kendimizi ifade etmek zorunda kalacağız.Bu kelimeler bizim tarihle ve birbirimizle bağımıza delildir.Size bu kelimelerin tarihimizle ve birbirimizle bağına delil iki misal göstermek istiyorum.Tarihle bağımıza bir misal verelim: “göynümek” kelimesi yanmak manasındadır. Bu kelime 13. yüzyılda Yunus Emre”nin bir dizesinde:
“Şu dünyada bir kimseye yanar içim göynür özüm
Yiğit iken ölenlere gök ekini biçmiş gibi” dizelerinde rastlıyoruz Şu muhteşemliğe bakın ki aynı kelime benim köyümde bir yer adı olarak “Göynük” ismiyle sekiz yüz yıl sonra da yaşamaktadır. Göynük “yanmış yer” manasındadır. Kuvvetle muhtemel bu isim buraya bir yangından sonra verilmiştir. Eğer bu isim yer adı olarak verilmemiş olsaydı kelime bugün kullanımdan çoktan düşmüş olacaktı. Bu misalde de sarih olarak görünüyor ki bu kelimeler pekâlâ yaşatılabilir. Yalnızca tarihle değil yöremizin ülkemizin değişik birçok yöresiyle kelime bakımından da birçok benzerliği vardır. Bakın unutulmaya yüz tutan bu kelimelerimize nerelerde rastlanıyor. Yüzlerce misalden bazıları:

Anlamı Kullanıldığı yöre
Okuntu, okuyuntu: davetiye İzmir, Çorum Eskipazar
Gale: Sincaba benzer kemirgen Muğla Turgutreis
Öte:n : Önceki gün Hatay Hassa
Cara : akıntı Giresun
Yatıbatır: Yatıp durur Sakarya Taraklı
Çakıldak:Boş konuşma. Bizde çakıldaklı değirmen Sakarya Taraklı
Kehel: Tembel Kütahya Gediz
Öymek, öğmek: İçine işlemek Kütahya Gediz
Mılkımış: Yumuşamış. Bizde mıklış Sakarya Taraklı
Helki:Kova. Bizde helke Sivas Hocabey
Cılgısız:Hayırsız işe yaramaz Karaman Merkez
Maççalı:çirkin Karaman Merkez
Bicez: Bir tane. Karamanlı Burdur
Endeki: Şu Bodrum Turgutreis
Ganere:Çok zayıf.Bizde çok aç Bodrum Turgutreis
Boduç:Naylon su kabı Sakarya Taraklı
Avkalamak:Sıkıştırma Kütahya Simav
Tüvmek,tüğmek:Zıplamak Kocaeli, Sakarya
İsirani:Hamur kesmeye yarayan alet.Bizde kisren Konya Akören
Zevle:Boyunduruk parçası. Bizde zebile Karaman Başyayla
Endeki: Şu Muğla ve ilçeleri
Şelek: Şaşı Karaman Başyayla
Toga, toyga:Ayran çorbası.Bizde doyga Malatya,Hatay Hassa
Höngermek:Kabarmak,coşmak.Bizde hömermek Giresun
Pasaf:Yalan Mersin Mut
Üvendere:İnce uzun sopa Çorum Uğurludağ
Peşkir:Havlu Ordu Fatsa
Ellem:Herhalde, galiba Ordu Ulubey
Paldımsız:Pasaklı Denizli Uzunpınar
Şibi:Ördek . Bizde şibilen Çorum



Kimseden gocunmadan bu kelimeleri yaşatmak için gayret edelim ve itina gösterelim. Saygılarımla

2 yorum:

olcay dedi ki...

sevgili server Bedi yazınızı çok beğendim.Tesbitleriniz çok isabetli.Dil devrimi,Türkçeyi yabancı dillerin egemenliğinden kurtarmayı amaçlayan iyi niyetli bir hareketti.Fakat gözden kaçan şey ise bir dilin diğer kültürlerle doğal iletişimler sonucu tekamüle ereceği gerçeği idi.Şimdi bize dayatılan İstanbul lehçesi(aslında böyle bir lehçe yoktur.Buna tiyatro ağzı desek daha uygun olur)dilimizi kısırlaştırmıştır.Batı dilimizi bize okunduğu gibi yazılan yazıldığı gibi okunan yetersiz bir dil gibi öğretti.Halbuki yedi iklim vecoğrafyadan,binlerce yıllık medeniyet serüveninden damıtılarak gelen yüce Türk Milletinin dili olan Türkçe;muazzam bir zenginliğe ve ifade gücüne sahiptir...tebrik ediyorum

Adsız dedi ki...

Yorum için çok teşekkür ederim. Sadeleşme hareketi bence de samimi ve iyi niyetli bir hareketti.Doğru yapılabilseydi faydalı olacaktı ama malesef çivisi çıkarıldı, sulandırıldıkça sulandırıldı.Benim itirazım "mesela,misal" gibi kelimelerimiz varken örnek kelimesini ki aslı Ermenicedir kim ne amaçla dilimize soktu.Yüzyıllardır kullanılan bir kelimeyi bir tarafa bırakıp başka dilden kelime ithal edilirse geçmişteki eserlerimizi kim nasıl anlayacak bilemiyoruz.İtirazımız bu noktaya.Saygılarımla