Server Bedii Şiirleri


SÜRGÜNDEKİ KELİMELER

Kültürü yaşatan, onun devamlılığını sağlayan en önemli hayat kaynağı dildir. Uzmanlar da bu iki kavramı birbiriyle sürekli ilişkilendirirler. Zira kültür dili oluşturur, dil de kültürü nesilden nesile taşır. Bu vesileyle dil kültür hayatımızda, millet olma şuurumuzda feragat edemeyeceğimiz, vaz geçilmemesi gereken en önemli unsurdur.

Dili oluşturan en önemli yapı taşları kelimelerdir. Hisleri, acıları, sevinçleri onlarla ifade ede gelmişizdir hep. Acımızı anlatırken derin bir “ah” çıkar ağzımızdan, bıkınca “öf” deriz. Büyük bir yorgunluğun ardından gelen susuzluğu ifade etmek için “börttüm” der, susuzluğumuzu giderdikten sonra usulca bir söğüt gölgesine oturunca uzunca bir “oh” çekeriz. Ayakta fazla kanla da “gamıtma” der onu da oturturuz. Hakikat odur ki bu kelimelerin her birinin ayrı bir lezzeti vardır. Lezzet derken uzvi bir duyuyu değil idraki kastediyorum. Zira öküz bile “doha” kelimesindeki esrarı, eşek de “kırı gel” sözcüklerindeki çağrıyı kavrayabiliyor. Bütün bunlar kelimelerin tek başlarına bile dildeki ehemmiyetini gösterir.

Kelimelerimiz, özellikle ya bilinçli hareketler sonucu ya da mukallitlerin elinde bir mahkûm gibi bukağılara vuruldu. Kimisi hadım edildi, kimisi dönülmez diyarlara sürgün edildi, kimisi de tozlu raflar arasında unutuldu gitti. İfade ihtiyacı başka şekillerde karşılanınca kelimelerin kültürü temsil etme özellikleri de yitirilmiş oldu. Hâsılı, yiten sadece kelimeler değil kültürün de bir parçası oldu.

Yöremizde kullandığımız veya bugün yalnızca bizden evvelki kuşakların kullandığı belki de onlarla yitip gidecek bazı kelime ve deyimlere değinmek istiyorum. Köyümüzde yaşlıların zaman zaman kullandığı “mahallahta kalmak” deyimi “mekânsız, sahipsiz veya herhangi bir şeyden mahrum kalmak” anlamıyla kullanılır. Bu deyimdeki “mahallah” kelimesinin anlamını belirleyebilmek için bir araştırma yaptım. “Mahal” kelimesi yer mevki anlamındadır. Dolayısıyla bu deyimdeki “mahallah” kavramı bu kelimeyle ilişkili olabilir. Ancak kafa karıştıran konu şu ki kelimenin sonundaki” –lah” eki Türkçede yok. Yani olumsuzluk eki olma ihtimali yok. Bu da kelimenin “mahal “ olma ihtimalini oldukça zayıflatıyor. “Mahallah” kelimesinin bir başka anlamı ise aynı isimle Mısır devletinde bir şehir mevcut. Belki oralarda yitip gitmiş bir askerimizden dolayı bu şehir kastediliyor olabilir. Bir başka ihtimal “mahallah” sözcüğü Hancı Pervane’nin bir şiirinde:

“Allah mahallah halk etti

Mahallahta Âdem in sıfatı, şekli otururdu.”

Şeklinde zikredilmektedir. Burada yoktan var etme söz konusudur ve bir mekân kastedilmektedir ki bu muhtemelen cennettir. Mahallahta kalmak da bu mekânı kaybetme anlamında olabilir mi bilmiyorum. Ama ne olursa olsun bu deyimde bile bir esrar gizlidir ve bu alelade, kuru bir söz değildir.

Yöremizde salyangoz yerine kullanılan “goklangızı” kelimesine hiçbir kaynakta rastlayamadım. Kim bilir bu sözcük nelerden esinlenerek bu hayvana ad oldu. Belki bir hikâyesi bile vardı da unutuldu gitti. En güzide kelimelerimizden olan ve yalnızca bizim yöreye ait olduğunu düşündüğüm bu kelime hakkında bilgisi olan varsa yardımcı olmasını rica ediyorum.

Kelimelerimizin çoğu binlerce yılını devirmiştir. Şimdi bunları bir kenara bırakmak İslamiyeti seçen Karahanlılara ve Türkçenin büyük üstadı Kaşgarlı Mahmut”a haksızlık olmaz mı? Bu isimleri niçin zikrettiğimi anlatayım. 1072 de yazılan Divan-ı Lügatit Türk eserindeki birçok kelimenin günümüzde ve yöremizde kullanılmaya devam ettiğine şahit oldum. Sizlere bunların içinde neredeyse bin yaşını deviren ve artık unutulmaya yüz tutan yöremize ait bazı kelimeleri takdim etmek istiyorum:



Divan-ı Lügatit Türk te Asli Kullanımı, Anlamı- Yöremizde Aynen veya Değişik Şekliyle Kullanımı

Kösmek: Uzatmak

Keler: Kertenkele

Keriş: Üzerine çıkılabilen dağ tepesi. Yöremizdeki kullanımı anlamı az çok değişerek çalılık yer anlamında “geriş” olarak kullanılır.

Meh:”İşte al” anlamında.

Yağır: Yara. Bizde genelde “kir” manasında kullanılır.

Yozmak: Kısır kalmak

Yunmak: Yıkanmak. Bizde “yünmek” şekliyle

Cıbırtmak: Taze çubukla dövmek. Bizde “cıbartmak” şekliyle kullanılır. Hatta ince, yaş ağaç dalları için kullanılan “cıbırak” sözcüğümüz bile vardır.

Bekütmek: Sağlamlaştırma, önünü kapatma. Bizde “bekitmek” şekliyle…

Seğirtmek: Koşmak

Çummak: Suya dalmak. Bizde “çimmek” şekliyle…

Çanak: Tabak, kap kacak: Halen yöremizde büyükler kap kacak için “çanak” sözünü kullanır.

Eğleşmek: Birbirine uyup vakit kaybetmek. Bizde “Eğleşme çabuk gel” şeklinde sıkça kullanılır.

Ekindi: Öbürü, öteki. Bizde “endeki” şekliyle…

Esilmek: Azalmak

Eğirmek: Döndürmek. Eskiden hatırlarsanız ebelerimiz “tengerekte ip eğirirlerdi.”

Esrük: Sarhoş, hafif davranışlı. Bizde esirikli şeklinde…

Kakışmak: Kızışmak, tartışmak. “Ne kakışıyorsunuz?” gibi ifadelerle sıkça kullanılır.

İçlenmek: Tanelenmek

Emikdeş: Bizdeki kullanımı emişik şekliyle yani sütkardeş manasında.



Tarihimiz, hayat anlayışımız, kederlerimiz, medeniyetimiz, hülasa bizi millet yapan her şey bu kelimelerde saklı. Bu kelimelerin sürgüne gitmesini önlemek de bizlerin elinde. Onları sürgüne gönderirsek ihtimaldir ki peşlerinden bizler de sürgüne gitmek zorunda kalabiliriz.
Sevgi ve saygılarımla. Server BEDİİ






GÖL


Bir mavi, bir yeşil, bir kızıl perde,

Akseden, güneşin bir şarkı güftesidir.

Suların ürkerek kaçtığı yerde,

Rüzgârın bitmeyen musiki bestesidir.



Bir ışık huzmesi suya vurunca,

Yayılan, huzurun kalpten gelen sesidir.

Ayın akşam ile raksı durunca,

Duyulan kuşların mutluluk nağmesidir.







ADALAR

Ukdesi esaret, sulara küskün,

Her yanı dört mevsim döver dalgalar.

Gayesi firari, yorgun ve suskun,

Bu mevsim de yalnız, ıssız adalar.



Uyanır bir seher, billur, buhurdan,

Vecde düşen çiyden damlalar.

İner ilmek ilmek ışıklar nurdan,

Bakar hasret ile ufka adalar.

Hiç yorum yok: