Gölyaka Kasabası'ndaki Mezar Taşları



Geldi geçti ömrüm benim, şol yel esip geçmiş gibi,
Hele bana şöyle geldi, bir göz açıp yummuş gibi

Ümit edilir ki bu taşların ne zaman, kimler adına dikildiği konusunda fikir sahibi olanlar bizleri de fikir sahibi yaparlar. Fakat biz bu meseleye farklı bir cihetten bakalım.Sanki bu resimler bize bir türküyü mırıldanıyor.Hangi türküyü mü? Yunus'un söze hacet bırakmayan, yüreğe oturan türküsünü...
Bakınız Yunus'a göre bu sinlerde kimler yatmakta:

Yeryüzünde gezer idim, uğradım milketler yahut,
Kimi ulu, kimi kiçi, key kuşağı berkler yatur.

Kimi yiğit kimi koca, kimi vezir kimi hoca,
Gündüzleri olmuş gece, ancılayın çoklar yatur.

Doğru varırdı yolları, kalem tutardı elleri,
Bülbüle benzer dilleri, danışman yiğitler yatur.

Ul-kiçi ağlamışlar, server yiğitler düşmüşler,
Başucunda yay sarmışlar, kuruluban oklar yatur.

Atları izi tozulu, önleri tabıl bazılı,
İl güne hükmü yazılı, şol muhteşem beğler yatur.

Gece gündüz oğlancıklar, söyleriken bülbül gibi,
Ayrılmışlar, anaları sinlerini bekler yatur.

Elleridir kınalı,hep karavaşları şeker-leb,
Kargı gibi uzun boylu, gül yüzlü hatunlar yatur.

El bağlamıştır kamusu, Hak Çalap'tandır umusu,
Nökerli kızdır kimisi, alınmadan çoklar yatur.

Yunus bilmez kendi halin, Çalap'tır söyletir dilin,
Bir nicesi yeni gelin, ak değirmi yüzler yatur.

......
Sabahın sinliğe vardım, gördüm cümle ölmüş yatur
Her biri biçare olup, ömrün yavu kılmış yatur.

Vardım bunların katına, baktım ecel heybetine,
Nice yiğit muradına, ermeyüben ölüş yatur.

Yemiş kurt kuş bunu keler, nicelerin bağrın deler,
Şol ufacık naresteler, gül gibice solmuş yatur.

Tuzağa düşmüş tenleri,Hakk'a ulaşmış canları,
Görmez misin sen bunları, nöbet bize gelmiş yatur.

Esilmiş inci dişleri, dökülmüş sarı saçları,
Kamu bitmiş teşvişleri, ömrü nehye ermüş yatur.

Gitmiş gözünün karası, hiç işi yoktur durası,
Kefen bezinin paresi, sünüğe sarılmış yatur

Yunus gerçek aşıkısan, mülke suret bezemegil,
Mülke suret bezeyenler, kara toprak olmuş yatur.
...
Sana ibret gerek ise, gel göresin bu sinleri,
Ger taş isen eriyesin, bakıp görünce bunları

Şunlar ki çoktur malları, gör nice oldu halleri,
Son ucu bir gömlek giymiş, onun da yokdur yenleri.

Hani mülke benim diyen, köşk ü saray beğenmeyen,
Şimdi bir evde yatarlar, taşlar olmuş üstünleri

Bunlar eve girmeyeler,züh ü taat kılmayalar,
Bu beğliği bulmayalar, zira geçdi devranları

Hani o şirin sözlüler, hani o güneş yüzlüler,
Şöyle kayıb olmuş bunlar, hiç belirmez nişanları.

Bunlar bir vakt beyler idi, kapıcılar korlar idi,
Gel şimdi gör bilmeyesin, beğ hanidir ya kulları?

Ne kapı vardır giresi, ne nimet vardır yeyesi,
Ne ışık vardır göresi, dün olmuşdur gündüzleri

...
Teferrüc eyleyi vardım, sabahın sinleri gördüm
Karılmış kara toprağa, şu nazik tenleri gördüm.

Kimi gamda kimi şadman, yatarlar sinde pinhan,
Boşanmış damar akmış kan, batmış kefenleri gördüm.

Yıkılmış sinleri dolmuş, hep evleri harab olmuş,
Kamu endişeden kalmış ne düşvar halleri gördüm

Yaylalar yaylamaz olmuş, kışlalar kışlamaz olmuş,
Bar tutmuş söylemez olmuş ağızda dilleri gördüm.

Kimi zevk ü işarettde, kimi saz ü beşaretde,
Kimi bela vü mihnetde dün olmuş günleri gördüm.

Soyulmuş ol kara gözler, belirsiz olmuş ay yüzler
Kara toprağın altında, gül derer elleri gördüm.

Kimisi boynunu eğmiş, tenini toprağa salmış
Anasına küsüp gitmiş, boynun buranları gördüm

Hiç yorum yok: